Hukuki El Atma ve Dolaylı Kamulaştırma

Apr 28, 2015

Kamulaştırma Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 46. Maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 46. Maddesine istinaden çıkarılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda ise kamulaştırmanın usul ve esasları belirlenmiştir.

Anayasa’nın 46. Maddesine göre mülkiyet hakkı ancak kamu yararının gerekli kıldığı hallerde ve yasada öngörülen koşullara uygun olarak sınırlandırılabilmektedir. Anayasa’nın 46. Maddesi ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun yasal düzenlemeleri dikkate alındığında kamulaştırmanın; i) yetkili idare tarafından, ii) kamu yararı amacıyla, iii) özel hukuk kişilerine ait taşınmaz, kaynak veya irtifak hakkı üzerinde, iv) nakden ve peşinen ödenecek bedelin idarece temin edilerek, v) yasada öngörülen usul ve esaslara göre yapılması gerekmektedir.

İdareler kural olarak kanunla yapmakla yükümlü oldukları görevleri yerine getirmek için gerekli olan taşınmazları kamulaştırma yoluna giderler. Buna karşın kimi durumlarda ortada usulüne uygun biçimde yerine getirilmiş herhangi bir kamulaştırma işlemi olmamasına rağmen idarenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine ait taşınmazlara fiilen veya dolaylı el atması söz konusu olmaktadır.

Hukuki el atma kavramı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/5-622 E. – 2010/651 K. sayılı ve 15.12.2010 tarihli kararı ile hukuk sistemiz içinde yerine almıştır. Bu karar; fiilen el konulmamış olsa bile, okul alanı, yeşil alan, park alanı, spor tesisi alanı, her türlü SİT alanları vs. olarak imar planı ile kamu hizmetine ayrılmış ya da malikinin tasarruf hakkı kısıtlanmış tüm gayrimenkullerin uzun süre kamulaştırılmaması veya imara açılmamış olmasını “kamulaştırmasız el koyma” kapsamına almıştır. Yargıtay’ın bu kararı ile doktrinde “Hukuki El Koyma” kavramı diye nitelendirebileceğimiz bu durum karşısında da “kamulaştırmasız el koymadan doğan tazminat davası” açılabilmesi mümkün hale gelmiştir.

Uygulamada da idarelerce imar planlarının yapılması ancak fiilen uygulamaya alınmaması ve ilgili yerlerin kamulaştırılmaması nedeniyle taşınmaz sahipleri mağdur olmaktadır. İdarenin imar planını uygulamaya geçirmemesi kullanım hakkını engellediği için malikin mülkiyet hakkının özüne dokunmaktadır. Hak ihlali yaratan idarenin bu işlemi hukuki el atma olarak nitelendirilmektedir.

Yukarıda açıklananlar doğrultusunda hukuki el atmadan doğan tazminat davasının şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz: i) Uygulama imar planlarında (1/1000 ölçekli) umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle taşınmazın genel ve düzenleyici bir işlem olan imar planıyla kamu hizmetine tahsis edilmiş olması, ii) uygulama imar planın (1/1000 ölçekli) kesinleştiği tarihten itibaren ilgili kurumca 5 yıl içinde ayrılma amacına uygun olarak planda öngörülen kamulaştırma işleminin yapılmamış olması, iii) malikin mülkiyet hakkının süresinin belirsiz şekilde kısıtlanması, iv) bu idari işlem ve eylemden mülk sahiplerinin zarara uğraması.

Dolaylı kamulaştırma ise Türk Hukukunda bazı yazarlarca kamulaştırmasız el atma çerçevesinde değerlendirilmektedir. Nitekim yürürlükteki düzenlemeler, doğrudan kamulaştırmanın usul ve esaslarını ele almaktadır.

Dolaylı kamulaştırma, özel mülkiyet sahibinin ya da yabancı yatırımcının, mülkiyet hakkının devlet tarafından yapılan çeşitli düzenlemelerle veya fiillerle sınırlandırılması, mülkiyet hakkından ya da yatırımından mahrum bırakılması veya mülkiyet hakkından ya da yatırımından yararlanmasının engellenmesi olarak ifade edilebilir. Bu anlamda, dolaylı kamulaştırma tam bir el koyma olmadan idarelerin yaptıkları düzenlemeler ile mülkiyet hakkının dolaylı yollardan veya fiilen sınırlanması ve bireylerin sahip oldukları mülkiyetin faydalarından yararlanmalarını engellenmesi olarak tanımlanabilir. Uygulamada dolaylı kamulaştırmaya örnek olarak aşırı vergi uygulamaları gösterilmektedir.

Uluslararası hukukun gelişimi dikkate alındığında Türk hukukunda dolaylı kamulaştırma konusunda yapılan bu değerlendirmelerin kapsamının oldukça dar olduğunu söylemek mümkündür. Ancak Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde dolaylı kamulaştırmaya ilişkin verilecek hakem kararlarının ve AİHM içtihatlarının Türk Hukuku açısından da bağlayıcı olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye ile ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında imzalanan Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına dair anlaşmalar Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara örnektir.

Mevcut yasal düzenlemeler uyarınca kamulaştırmanın yasada öngörülen usul ve esaslara göre yapılması gerekmektedir. Ancak bazı hallerde yasalarda belirtilen şekilde usulüne uygun biçimde yapılmış bir kamulaştırma işlemi olmamasına rağmen mülkiyet sahiplerinin mülkiyet hakkında mahrum bırakıldığı görülmektedir. Yapılan değerlendirmelerden bu durumun uygulamanın bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür.


Av. Hülya Sürgülüoğlu
28.04.2015