Sözleşmenin Kurulması İcap ve Kabul

Oct 01, 2015

Sözleşme karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Konuya ilişkin tanım 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 1. maddesinde yer almaktadır; “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.“ Beyan, sözleşmenin kurucu unsurudur. Sözleşmenin kurucu unsurlarından beyan icap (öneri), icaba davet ve kabul olarak üç farklı formda yöneltilebilir. İcap, karşı tarafa yöneltilmesiyle sonuç doğuran ve karşı tarafının kabul beyanı ile sözleşmenin kurulmasını sağlayan, hukuki işlemlerde aranan geçerlilik şartlarını taşıyan ve yapılacak sözleşmenin esaslı unsurlarını içeren bir hukuki işlemdir. Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermeyen icap, icaba davet olarak kabul edilecektir. Nitekim Yargıtay da bir kararında özetle aşağıdaki gibi hüküm kurmuştur;

“…Bankanın internet sitesinde yapılan ilanla davalı banka alacaklarını tahsil etmeyi kolaylaştırma amacıyla genel nitelikli olarak borçluların başvurması halinde uygulanacak faiz oranının ve taksit miktarının ne olacağına dair açıklamada bulunmuş olup, bu açıklama sözleşmenin tüm unsurlarını açıkça içermediği için icap niteliğinde olmayıp ancak icaba davettir.” (T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2014/4499 E. ve 2015/2107 K. Sayılı kararı)

İcabın kurucu unsurlarından birisi icap ile bağlı olma iradesidir. Kuşkusuz bağlılık iradesinin somut olayın şartlarına ve kurulması beklenen sözleşmenin taraflarına bağlı olarak değişeceğinin kabulü gerekecektir. Sözleşme, hâzır olanlar veya hâzır olmayanlar arasında kurulabilir. Sözleşme taraflarının karşılıklı olarak hazır bulunmaları sırasında yahut TBK’da günümüzün teknolojik gelişmelerine uygun olan düzenlemede belirtilen haller olan telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında da kurulabilir. Bu koşullarda yapılan icap da hâzır olanlar arasında yapılmış sayılır. Yöneltilen icap ile bağlılığın da kanun koyucu tarafından icapta bulunanı mağdur etmemek adına çizgileri TBK’nın 4. maddesi ile çizilmiştir. Buna göre kabul için süre belirlenmeksizin hâzır olan bir kişiye yapılan icap hemen kabul edilmezse; icapta bulunan, icabıyla bağlı olmaktan kurtulacaktır. Ayrıca icapta bulunana icabı ile bağlı olmama hakkının saklı tutulması hakkı da TBK 8. madde ile verilmiş olup madde metninde “Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi kendisini bağlamaz.” hükmü yer almaktadır.

Sözleşmenin kurulmasını sağlayan beyan ise kabul beyanıdır. Kabul, icapta bulunanın icabına karşılık kurulması istenilen sözleşmenin muhatabı tarafından icapta bulunana yöneltilen ve sözleşmeyi icaba uygun olarak meydana getirme iradesini kesin olarak ifade eden irade beyanıdır. Sözleşmenin kurulması aşamasında kuşkusuz susma yönündeki bir tutumun örtülü (zımni) kabul teşkil edip etmeyeceği gündeme gelebilecektir. Doktrinde de kabul gören genel görüşe göre “Kural olarak susma bir irade beyanı değildir ve öneriye karşı bir cevap vermeyen karşı taraf öneriyi kabul etmiş sayılmaz. Ancak kanunen ret cevabı vermek zorunluluğu varken, karşı taraf sükût etmişse bu davranış kabul teşkil eder ve sözleşmeyi kurar.” (Oğuzman/Öz Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, syf. 68) Kanun koyucu icapta bulunanın belirli şartlar altında icabını geri almasına cevaz verdiği gibi kabul beyanını yönelten kişiye de beyanını geri alarak sözleşmenin kurulmasına engel olma hakkı tanımıştır. Ancak tabiidir ki hâzır olan muhataba yöneltilen kabul beyanını geri alarak sözleşmenin kurulmasını önlemek mümkün olmayacaktır.

Tarafların beyanları her zaman öngörüldüğü şekilde birbirine uygunluk taşımayabilir yahut yöneltilen beyanın icap mı yoksa bir icaba davet mi olduğu hususu beyanların lafzından anlaşılamayabilir. Bu noktada beyanların yorumlanması ve güven teorisi devreye girecektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bir kararında özetle;

“Bir beyanın, akdin yapılmasına olanak veren bir icap mı, yoksa bir icaba davet mi olduğunu tespit, söz konusu beyanın yorumuna bağlıdır. Bu konuda irade beyanlarının yorumunda başvurulan ve genel kabul gören güven teorisi ışığında gerek beyanda bulunanın beyanının içeriğine, gerekse beyanın yapıldığı hal ve şartlara bakılarak bir sonuca varılır.” şeklinde hüküm tesis etmiştir. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/14-606 E. ve 2013/212 K. sayılı kararı)

Güven teorisi kapsamında kişi muhatabından gelen bir davranışı dürüstlük kuralı çerçevesinde irade beyanı olarak kabul etmekte haklı görünüyor ise muhataptan gelen davranış yukarıda anılan irade beyanı unsurlarını taşımıyor olsa dahi irade beyanı varmış gibi sonuç doğuracaktır.

Gündelik hayatta teknolojik gelişmelerin ticaret hayatında sağladığı kolaylıklar sebebiyle sözleşmeler elektronik ortamda yapılabilmekte, icap ve kabul beyanları da zaman zaman elektronik iletişim araçları ile sağlanmaktadır. İcapta bulunanın beyanına verilecek kabul yahut ret beyanı anında verilemiyor ise kurulmak istenilen sözleşmesel ilişki hâzır olmayanlar arasında kabul edilir. İcabın yöneltildiği haberleşme aracı bakımından TBK’nın 4. maddesindeki “Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır” hükmünden anlaşılabileceği üzere doğrudan iletişim kurabilme imkânı belirleyici unsur olacaktır. Sözleşmenin hâzır olanlar veya olmayanlar arasında kurulacak olmasının önem arz ettiği en önemli nokta ise daha önce de ifade edildiği üzere icap ile bağlayıcılık süresi ve kabul beyanının anında muhataba yöneltilip yöneltilmemesi ile ilgili olacaktır.


Av. N. Engin Sokullu
01.10.2015