Tüzel Kişilerin Cezai Sorumluluğu

Jan 11, 2016

Hukuk kurallarınca yasaklanan ve yapılması veya yapılmaması cezai yaptırıma bağlanan eylemler suç teşkil etmektedir. Ceza ise hukuk düzenince suç sayılan eylemleri gerçekleştirerek kanunları ihlal eden kişilere ceza mahkemeleri tarafından verilen yaptırımdır. Bu çalışmada tüzel kişilere suç ve ceza atfedilmesi hususu irdelenecektir.

Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinin gerekçesinde suçta ve cezada şahsilik ilkesi ile tüzel kişilerin cezai sorumluluğunu şöyle açıklamıştır:

“… Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaşılış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralının bir gereğidir. Ancak, işlenen suç dolayı¬sıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptı-rımlara hükmedilebilecektir. …”denmektedir.

Tüzel kişilerin cezai sorumluluğu olup olmadığı hakkında görüşte bulunabilmek için TCK’daki düzenlemelerin yanısıra tüzel kişilerin niteliği ve hukuk düzeni içerisindeki yeri belirlenmelidir. Türk hukuk sisteminde "Gerçek kişi" ve "Tüzel kişi" olarak iki tür kişilik bulunmaktadır. Hukuk sistemi tarafından insanlardan oluşan gerçek kişilerden başka kişi veya mal topluluğundan oluşan tüzel kişiler de hukuk düzeni içeresindeki yerlerini almışlardır. Tüzel kişiler tabi bulundukları hukuka göre "özel hukuk tüzel kişisi" ve "kamu hukuku tüzel kişisi" şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulurlar.

Tüzel kişilerin hukuki ve mali sorumluluklarının yanında cezai sorumluluklarının da bulunup bulunmadığı hususunda doktrinde lehe ve aleyhe birçok görüş bulunmaktadır.

• Tüzel kişilerin ceza sorumluluğunun bulunduğu yönündeki görüşü savunan kişiler, tüzel kişilerin sadece hukuki bir varsayım olmadığını ve hukuk düzeni içerisinde büyük bir güç olduklarını bu nedenle cezalandırılabilmeleri gerektiğini savunmaktadırlar. Tüzel kişilerin niteliği hakkında ileri sürülen gerçeklik teorisinden hareket eden bu görüşe göre tüzel kişilerin kendilerini meydana getiren kişilerden ayrı bir iradeleri ve kişilikleri bulunmaktadır. Tüzel kişi niteliği itibariyle iradesini ancak kendisini meydana getiren gerçek kişiler tarafından açıklayabilse de bu irade organın herhangi bir üyesinin iradesi olmadığı gibi üyelerin hep birlikte müzakere etmeleri sonucunda ortaya çıkan ve tek bir üyeye yüklenemeyecek bir irade yani çoğunluk iradesidir. Bu görüşü savunanlarca, tüzel kişiler Medeni Hukuk bakımından hak ve fiil ehliyetine; hukuka aykırı eylem ve işlemlerinden dolayı da isnat yeteneğine sahip olduklarından vasıfları ile bağdaşan bazı suçların faili de olabilirler.
• Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu bulunmadığı yönündeki görüşü savunan kişiler ise ‘farazilik’ teorisinden hareket ederek, tüzel kişilerin hak ehliyetine sahip olup bir takım borçlar altına girse dahi sadece bir kişi veya mal topluluğundan oluştuğunu, kendilerine özgü bir iradelerini bulunmadığını ileri sürmektedir. Bu görüşü savunan kişiler buna ek olarak kanunların tüzel kişinin organı olan gerçek kişilerin iradelerini tüzel kişinin kendi iradesi olarak kabul ettiğini bu bağlamda ortaya çıkan iradenin de gerçek bir irade olmadığını bu nedenle gerçek bir kişilikten söz edilemeyeceğini savunurlar. Kusur isnadının, kişi varlığının ve bağımsız iradenin ceza hukukundaki cezaların şahsiliği ilkesinin temeli olduğunu, bu nedenle de tüzel kişinin bir suçun faili olamayacağını ancak suç işlemek hususunda iradesini kullanan organın külliyen ceza hukuku açısından sorumlu olabileceğini ileri sürmektedir. Yargıtay da tüzel kişinin değil tüzel kişinin organını oluşturan gerçek kişileri ve/veya işveren vekillerini ceza yaptırımının muhatabı olarak kabul etmektedir. (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 25/05/1977 gün, 1375/1859)

Bu konuyla ilgili olarak Türk Hukukundaki düzenleme ise şöyledir: Anayasanın 38. Maddesinde de “Ceza sorumluluğu şahsîdir.” denilmektedir. Bu düzenlemeye paralel olarak Türk Ceza Kanunu'nun 20. maddesinin 1. fıkrasında da "Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz." hükmü yer almakta olup bu düzenlemeyle ceza sorumluluğunun şahsîliği güvence altına alınmıştır. Türk Ceza Kanunu'nun 20. maddesinin 2. fıkrasında ise tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacağı ancak tüzel kişiler hakkında suç dolayısıyla kanunda öngörülmüş olan güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların uygulanabileceği belirtilmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesi ve gerekçesinden de anlaşılacağı üzere ancak gerçek kişiler bir suçun faili olabileceklerdir. Tüzel kişiler ise hiçbir suçun faili olamayacaklardır. Ancak yine de kanun koyucu bazı şartların gerçekleşmesi halinde tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanmasını kabul etmektedir. Kanunun ifade etmek istediği tüzel kişilik ise vakıflar, dernekler ve şirketlerden oluşan özel hukuk tüzel kişiliğidir.

Sonuç olarak TCK uyarınca tüzel kişiler hakkında cezai yaptırıma hükmedilemeyeceği ancak güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların uygulanabileceği esasına varılmaktadır. Yine TCK’da tüzel kişiler tarafından bir suç işlenmesi halinde faaliyet izninin iptali, eşya müsaderesi ve kazanç müsaderesi vasfında üç ayrı güvenlik tedbiri uygulanacağı belirtilmiştir.

Stj. Av. Ahsen Gazioğlu
11.01.2016